Riya ve Süm’a Nedir? Psikolojik Bir Mercekten Ele Alış
İnsan Davranışlarının Derinliklerine Yolculuk
Bir psikolog olarak insan davranışlarını anlamak ve çözümlemek her zaman merak ettiğim bir konu olmuştur. İnsanlar, bazen içsel çatışmalarını başkalarına yansıtır, bazen ise görünmeyen duygusal maskeler takar. İnsanın en karmaşık yönlerinden biri de, davranışlarını bazen belirli amaçlara ulaşmak için şekillendirmesidir. Bu noktada, “riya” ve “süm’a” kavramları, yalnızca dini ya da ahlaki bir tartışma konusu olmanın ötesine geçerek, derin bir psikolojik inceleme gerektiren kavramlardır.
Peki, riya ve süm’a nedir ve neden bu kadar derin bir psikolojik etkiye sahiptir? Bu yazıda, bu iki kavramı bilişsel, duygusal ve sosyal psikoloji boyutlarından ele alacak, okuyucuları kendi içsel deneyimlerini sorgulamaya teşvik edeceğiz.
Riya: İçsel Çelişkiler ve Dışsal Gösteriş
Riya, daha çok kişinin, başkalarının onayını almak veya iyi bir izlenim bırakmak amacıyla içten gelmeyen bir şekilde davranış sergilemesidir. Kişi, yapmış olduğu iyilikleri, yardım faaliyetlerini, ibadetlerini ya da sosyal sorumluluklarını sadece dışsal takdirler için yapar. Bu durum, kişiyi, içsel değerleri ve niyetleri ile çelişkiye düşürür.
Bilişsel psikoloji açısından, riya aslında kişinin kendini tanıma ve içsel dürtüleriyle uyumlu olma sürecine bir engel teşkil eder. Kişi, başkalarının görüşlerine ve beklentilerine göre şekillendirilen bir benlik inşa etmeye başlar. Bu durum, bireyin özdeğerini, sadece dışsal takdirlere bağlı olarak ölçmesine yol açar. Bu şekilde yapılan davranışlar, kişiye kısa vadede ödüller getirse de, uzun vadede içsel huzursuzluk, suçluluk ve stres duygularına neden olabilir.
Duygusal açıdan riya, bireyde sahte bir kendilik oluşturur. Kişi, gerçek benliğinden uzaklaşır ve yalnızca sosyal çevresinin hoşlanacağı, kabul edeceği davranışları sergilemeye başlar. Bu da, içsel çatışmalara ve duygusal tükenmişliğe yol açar. Uzun vadede, kişi, hem kendine hem de başkalarına karşı güven duygusunda eksilme yaşayabilir.
Süm’a: Toplum İçinde Yükselme Arzusu
Süm’a, riya ile benzer bir şekilde, kişinin yaptığı iyi işlerin ya da amellerin başkalarına gösterilmesi, yalnızca sosyal statü kazanma ya da takdir edilme amacı taşımasıdır. İslam literatüründe daha çok “gösteriş” olarak tanımlanır, ancak psikolojik açıdan, kişinin kendi değerini toplum içinde birer statü göstergesi olarak ölçmesi anlamına gelir.
Sosyal psikoloji perspektifinden bakıldığında, süm’a, insanların toplumsal kabul ve prestij kazanma arzusunun bir yansımasıdır. İnsanlar, toplumda saygı görmek ve kabul edilmek için bazen gerçek amaçlarını ve içsel motivasyonlarını göz ardı ederler. Bu davranış, aslında “toplumsal etki” ilkesine dayanır; insanlar, başkalarının onayını alma isteğiyle hareket ederler. Bu da, bireyin benlik saygısını dışsal bir faktöre dayandırmasına yol açar.
Süm’a, toplumsal ilişkilerin şekillendiği bir bağlamda, bireylerin sürekli olarak “sosyal ödüller” peşinde koşmalarını teşvik eder. Bu noktada, toplum içindeki roller ve normlar, bireyin kimlik algısını şekillendirir. Sonuçta, kişi kendi içsel değerlerinden çok, başkalarının değerlendirmelerine odaklanmaya başlar.
Riya ve Süm’a Arasındaki Psikolojik Bağlantılar
Her iki kavram da insanın içsel benliği ile dışsal dünyadaki beklentiler arasındaki çatışmayı gözler önüne serer. Riya, genellikle içsel niyetlerin dışsal ödüllerle çarpıştığı durumları ifade ederken, süm’a, bireyin toplumsal takdir arayışını simgeler. Psikolojik açıdan her iki kavram da benlik saygısını dışsal onaylara dayandırma tehlikesini taşır.
Bu davranışlar, bilişsel disonans teorisiyle açıklanabilir. Bilişsel disonans, kişinin inançları ile davranışları arasındaki uyuşmazlık sonucu ortaya çıkan rahatsızlık durumudur. Riya ve süm’a davranışları, bireyin içsel değerleri ile toplumsal beklentiler arasındaki çatışmayı artırır. Bu durum, bireyin içsel huzursuzluğa ve psikolojik gerilime yol açar.
Sosyal Psikolojinin Perspektifi: Toplumun Rolü
Sosyal psikoloji açısından, riya ve süm’a toplumun normları, beklentileri ve değerleriyle şekillenir. Toplum, bireylerin davranışlarını sürekli olarak gözlemler ve değerlendirir. Bu da, kişilerin başkalarından takdir görme arzusunu artırır ve daha fazla gösteriş yapmalarına yol açar. Ayrıca, sosyal çevre ve kültürel değerler, kişinin riya ve süm’a davranışlarını ne derece sergileyeceğini etkileyebilir.
Bu bağlamda, sosyal kimlik teorisi devreye girer. İnsanlar, belirli gruplara ait olduklarını göstermek için sosyal rollerini yerine getirirler. Riya ve süm’a da, bu sosyal kimlik arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkabilir.
Sonuç: Kendine Dönüş ve İçsel Denge
Riya ve süm’a, yalnızca bireyin çevresindeki dünyaya yönelik değil, aynı zamanda içsel dünyasına yönelik önemli mesajlar taşır. Kişi, gerçek benliğini bulabilmek ve içsel huzura ulaşabilmek için dışsal onaylardan bağımsız olarak kendi değerlerine sadık kalmalıdır. Riya ve süm’a, bireylerin kendilerini tanıma sürecindeki zorlukları yansıtır. Her ikisi de, toplumsal kabul ve bireysel kimlik arasında sıkışmış bir insanın içsel çelişkilerini gözler önüne serer.
Kendi içsel motivasyonlarını keşfetmek ve bunlara sadık kalmak, psikolojik sağlığın en önemli adımlarındandır. Sosyal çevremizin ve başkalarının gözündeki statü, bizim değerimizi belirlememelidir. Gerçek mutluluk ve huzur, içsel bir uyum ve özdeğer duygusundan gelir. Şimdi siz de kendi davranışlarınızı sorgulayın: Gerçekten kim için hareket ediyorsunuz?