İçeriğe geç

Ben merkezli anlatıcı ne demek ?

Ben Merkezli Anlatıcı Ne Demek? Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Açısından İnceleme

İstanbul’da, her sabah işe giderken toplu taşıma araçlarında farklı hikayelerle karşılaşıyorum. Kimisi üzgün, kimisi neşeli, kimisi de tamamen kayıtsız. Ama bir şey var ki; insanların çoğunun bakış açısı, gördükleri her şeyi sadece kendi perspektiflerinden görmeleriyle şekilleniyor. Biraz daha derine inince, bu bakış açısının bazen toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet konularıyla nasıl kesiştiğini fark ediyorum. Peki, “Ben merkezli anlatıcı” ne demek? Gelin, bu soruya ve günümüz toplumsal yapısındaki etkilerine birlikte bakalım.

Ben Merkezli Anlatıcı Nedir?

Ben merkezli anlatıcı, hikâyede olayları yalnızca kendi bakış açısıyla anlatan bir anlatıcı türüdür. Kendi hislerini, düşüncelerini ve algılarını ön plana çıkararak, çevresindeki olayları ve diğer karakterleri sadece kendisi üzerinden değerlendirir. Bu anlatıcı tipinde, diğer insanların duyguları ve bakış açıları çoğunlukla göz ardı edilir. Kısacası, ben merkezli anlatıcı her şeyi kendi perspektifinden yorumlar ve bu yorumların doğruluğu genellikle sorgulanmaz. Bu, edebi bir terim olsa da, aslında günlük hayatımızda da sıkça karşılaştığımız bir durum.

Mesela, işe giderken birinin yanında duruyorsunuz. O kişi, tüm yol boyunca telefonda konuşuyor ve oldukça yüksek sesle, her şeyin ne kadar zor olduğunu anlatıyor. O kişinin bakış açısına göre dünya sadece onun etrafında dönüyor ve diğerlerinin rahatsız olması, yaşadıkları sıkıntılar bu dünyada çok da önemli değil. İşte, bu bir nevi ben merkezli anlatıcının bir yansıması. O an, bu kişinin bakış açısı her şeyi kapsıyor ve diğer insanları, onların duygularını görmek ya da anlamak önemli değil.

Toplumsal Cinsiyet Perspektifinden Ben Merkezli Anlatıcı

Toplumsal cinsiyet bağlamında ben merkezli anlatıcı, erkeklerin ve kadınların toplumdaki rollerine dair nasıl düşündüğümüzü de etkiler. Kadınların yaşadığı toplumsal zorluklar, sıklıkla erkek bakış açısına göre şekillenir. Bu, çok küçük yaşlardan itibaren başlar. Örneğin, okulda erkek öğrenciler için bir etkinlik düzenlenirken, bu etkinliğin “erkeklerin” özellikleriyle örtüşmesi beklenir; kadınlar ise genellikle dışlanır. Bu durum, “kadınların” neyi sevip sevmediği veya hangi etkinlikleri yapabileceği gibi bakış açılarını yok sayar. Yani toplumsal cinsiyetin ben merkezli anlatıcılar tarafından şekillendirilmesi, kadınların sesini duyurmasını engeller. Kadınların yaşadığı zorluklar, erkek bakış açısına göre tanımlanır ve bu da toplumsal eşitsizliği besler.

Bir arkadaşım var, Elif. Onunla bir gün bir kafenin köşe masasında sohbet ediyorduk. Elif, yıllardır işyerinde cinsiyet ayrımcılığına uğradığını anlatıyordu. “Yine beni küçümseyerek, ‘Kadın işi bu’ dediler,” demişti. O an fark ettim ki, o kadar çok durumda kadın bakış açısına yer verilmemişti ki, Elif’in yaşadığı durum neredeyse normalleştirilmişti. Oysa, bu tür anlatımlar çoğu zaman ben merkezli anlatıcıların bakış açılarına dayanıyordu. Kadınların deneyimleri, çoğu zaman erkeklerin gözünden anlatılıyordu ve bu da kadınların dünyasını daha daraltıyordu.

Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Bağlamında Ben Merkezli Anlatıcı

Çeşitlilik ve sosyal adalet açısından, ben merkezli anlatıcılar bazen azınlık gruplarını görmezden gelir veya bu grupların yaşadığı sıkıntıları küçümser. Örneğin, İstanbul’da yaşayan bir grup insanın sabah işe giderken yaşadığı zorluklar ile, farklı bir etnik kökene sahip ya da farklı cinsel yönelimleri olan bir bireyin yaşadığı zorluklar aynı şekilde görülmeyebilir. “Ben merkezli” bir bakış açısıyla, toplumsal normlara uyan bir kişi, kendisini toplumun genelinde kabul gören birey olarak görürken, farklı bir kimlik taşıyan kişi dışlanabilir ya da olumsuz bakış açılarıyla karşılaşabilir.

Geçenlerde, İstanbul’daki bir parka gittiğimde, parkta oturan bir çiftin yanına yaklaştım. Çiftin yanında, başka bir grup genç kadın vardı. Birkaç dakika sohbet ettikten sonra, yanlarındaki adamın sesini duydum: “Bunlar da ne ya, boş boş gezip duruyorlar. Akıllarına esen her şeyi yapıyorlar, utanmaları yok.” Adam, kadınların giyimleri hakkında konuşuyordu ve onlara yargılayıcı bir şekilde bakıyordu. O an, bu adamın bakış açısının ne kadar “ben merkezli” olduğunu fark ettim. Kendi algıları ve düşünceleriyle, farklı bir yaşam tarzını dışlıyordu. Kadınların giyim biçimlerine ve yaşam tarzlarına dair bir yargı, aslında toplumsal cinsiyetin ve sosyal adaletin nasıl şekillendiğinin de bir göstergesiydi. O adamın gözünde, kadınlar sadece kendi dünyasına uyum sağlamak zorundaydılar.

Ben Merkezli Anlatıcının Etkileri ve Toplumsal Yansıması

Günlük yaşamda, ben merkezli anlatıcılar hem bireysel hem de toplumsal düzeyde büyük etkiler yaratabilir. Bu anlatıcılar, bazen insanları görünür kılarken bazen de yok sayarlar. Toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından bu durum, özellikle toplumsal eşitsizliği derinleştirir. Bir bireyin yalnızca kendi perspektifinden dünyayı görmesi, diğer grupların deneyimlerini anlamayı ve onların seslerini duyurmayı engeller. Bu da toplumsal eşitsizliğin devam etmesine yol açar.

Sonuç: Ben Merkezli Anlatıcılığa Karşı Empati ve Çeşitliliği Kucaklamak

Ben merkezli anlatıcı olmanın, hem kişisel hayatımızda hem de toplumsal yapıda pek çok etkisi vardır. Bu bakış açısının farkında olmak, toplumsal eşitsizliğe karşı duyarlı olmamızı sağlayabilir. Empati, başkalarının deneyimlerini anlamak ve çeşitliliği kucaklamak, daha adil bir toplum kurma yolunda atılacak en önemli adımlardır. Hepimizin kendi bakış açılarının ötesine geçebilmesi, farklılıkları kabul etmesi ve her bireyi eşit değerli görmesi gerekiyor. Çünkü ancak o zaman, gerçekten adil bir toplumdan söz edebiliriz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

haironplus.com.tr Sitemap
betcivdcasinoilbet casinoilbet yeni girişeducationwebnetwork.combetexper.xyzm elexbetsplash